Bebeklerin Sosyal Medya İle İmtihanı
Dijital bir dünya ile kuşatılmış durumdayız. Çocuklarımızı bu dünya ile en erken ne zaman tanıştıracağız, kaç yaşına kadar dijital aygıtlardan uzak tutmamız gerekir?
Çocukların beyni ilk iki yaşta en hızlı olmak üzere keşfetmeye ve öğrenmeye odaklı yoğun bir yapılanma içindedir. Bu dönemde doğal olmayan aşırı uyaranlar sağlıklı duyusal gelişimi etkileyeceğinden özellikle ilk iki yaşta çocukları dijital aygıtlardan uzak tutmamız gerekir. İki yaşından sonra yaşa uygun akıcılığı ve hareketliliği çocukların algı hızına göre ayarlanmış, içerik olarak da soyut olmayan kavramlar taşıyan, yakın çevresinden örnekler içeren, özel uzman pedagoglar tarafından hazırlanmış eğitici görseller kullanılabilir. Bu görsellerin başlangıcında kaç yaş için uygun olduğu belirtilmektedir. Unutmayın bir görselin çizgi film olması her yaşta çocuğa uygun olduğu anlamına gelmez. Yaş ilerledikçe algı gücü ve çevre farkındalığı artacağı için bu görsellerin içerikleri de değişecektir.
Dijital ekrana maruz kalmak bebekler (o-3 yaş) için ne sakıncalar içeriyor?
Günümüz artık dijital çağıdır. Çocuklarımızı bundan tamamen mahrum etmek istemeyiz. Ancak zararlı etkilerinden de korumak zorundayız. Bu zararlar gelişmekte olan çocukların algılarının ve yeteneklerinin yaşına göre arttığının bilincinde olarak azaltılabilir.Televizyon, tablet, telefon vs. ekranları ve programlarının hızlı akışı erken yaşlardaki çocukların algı ve analiz edebilme kapasitesinin çok üzerindedir. Gördüğünü algılayabilme ve anlama sırasında çok yoğun bir çaba sarf eder ve geri kalan dünyaya algılarını ve duyularını kapatır. Aşırı odaklanma yaşar. Çok fazla odaklanmaya çalışmak beyni yorar ve beyinin sağlıklı gelişimini kısıtlar. Çevreden alması gereken sağlıklı uyaranlara kendini kapatır ve gerçek dünyadan bir nevi soyutlanma yaşar. Erişkin insanlar için bile bir sorun olan bu durum zamanla dijital aygıtlarda geçirdiği süre ile orantılı olarak çocuğun kendi çevresini ve dünyayı tanımasına yarayan deneyimlerden mahrum bırakmaya başlar. Sonuçta süreklilik ve alışkanlık halinde devam eden bu durum çocukların ciddi iletişim ve dil problemlerine, sosyalleşme, öğrenme ve analiz yeteneklerinde sorunlara yol açabilir.
Bebekler için (2 yaştan itibaren) üretilmiş özel, yaş grubuna uygun içerikler (çizgi film, oyun vs) hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çocuklar iki yaşından sonra dil ve sosyal gelişimi çok hızlı bir şekilde artar. Kendi vücudundan başlayarak yakın çevresinin keşfi, kendini ifade etme ve kendinin birey olduğunu bulunduğu ortama kabul ettirme seviyeleri aşamalı olarak, artan yaşla da olgunlaşarak gelişir. TV ve dijital özel yayınlar çocukların yaşına uygun ve içeriği iyi biçimlendirilmiş olursa çok eğitici ve yararlı olabilir. Ancak maruz kalınan süre kesinlikle sınırsız olmamalıdır. Önereceğimiz süreler kesin olmamakla beraber gün içinde iki ile altı yaş arasında bir saati, altı ile 12 yaş arasında ise iki saati geçmemelidir.
Tabletler, telefonlar ebeveynlerin de ellerinden düşmüyor. Bir yandan da 7/24 açık, arka fonda bir de televizyon. Aslında örnek olması, bunlardan uzak durması gerekenler ebeveynler değil mi, siz ne öneriyorsunuz ebeveynlere?
Çok doğru. Çocuklar okul çağına kadar sözle öğretilen, öğütlenen şeyleri öğrenmeleri konusunda çok zayıftır. O yüzden “sana kaç kez söyledim”, “hani bana söz vermiştin” gibi cümlelerin küçük çocuklarda karşılığı yoktur. Çocuklar oyunla ve davranışlarla daha güçlü öğrenir. Çocukların kazanmasını istediğiniz iyi davranışları siz yapmıyorsanız, keza tersi durumda da yapmasını istemediklerinizi siz yapmaya devam ediyorsanız sözlerinizin veya yasaklarınızın bir anlamı olmayacaktır. Süregelen durum devamında da çatışma başlayacaktır. Çocuğunuz ile aranızda ciddi bir iletişim sorunuyla karşılaştığınızda bazen her şeyi yeniden ele almak mümkün olmayabiliyor. Baştan tedbir almak, birlikte zaman geçirecek alışkanlıklar edinmek, aktiviteler yaratmak sorunları ortaya çıkmadan önleyebilir.
Çocuklar için belirttiğimiz sosyalleşme, bireysel gelişim, olgunlaşma ve insan ilişkilerinde gerileme problemleri ve ek olarak doğadan güneşten uzak kalmanın getirdiği sağlıklı yaşam unsurlarından mahrum kalma problemleri dijital dünyaya bağımlı erişkinler içinde geçerlidir. Ebeveynlere en önemli önerimiz çocukları ile birlikte geçirecekleri kıymetli zamanları dijital dünyada harcamamaları gerektiğidir.
Özellikle Türkiye’de, dijital ekran resmen bir bebek yemek yedirme aparatı gibi kullanılıyor. Siz annelere bu konuda nasıl seslenmek istersiniz?
Özellikle reklamlar, hızlı seyir gösteren çizgi filmler renk, hareket ve ses olarak çocukların ilgisini çok fazla cezp eder. Çocuk gördüğünü algılayabilmek ve anlamak için çok yoğun bir çaba sarf eder ve aşırı odaklanma yaşar. Çocuğun böyle programlar karşısında sabitlendiğini gören ebeveynler (sağlıksız bir tercih ile) çocuğu sakinleştirmek ve yemek yedirmek için bu programları (örn reklamlar) kullanırlar. Lütfen kolaycılık yapmayın. Kesinlikle tavsiye etmediğimiz bir yöntemdir. Yemek yedirme sırasında “Aaa uçak geliyor”, “ham yap bakalım”, “ayıcıkta yemek istiyor” gibi sözler ve oyunlaştırılan davranışlar aslında duygusal bir birliktelik ve çocuğun ruhsal ve duyusal gelişimine katkıda bulunan fırsatlar yaratır. Anneler bizim burada yazamadığımız kim bilir ne yaratıcı yöntemler bulabiliyorlardır. Anneler çocuklarınızla oyun oynayarak yemek yedirme işini bir eğlenceye dönüştürebilirsiniz.
Dijital dünyaya yoğun bir şekilde maruz kalmak erken bebeklikte konuşma bozuklukları gibi problemlere yol açabiliyor. Ancak konuşma bozuklukları başka sebeplerden de kaynaklanabilir; ebeveynler çocuklarında bir konuşma bozukluğu olup olmadığını nasıl fark edecekler, böyle bir şüpheleri varsa neler yapmalarını önerirsiniz?
Konuşma problemini tek başına değil daha çok iletişim sorunları içinde ele almak gerekir. İletişim sorunları içinde; anlatım bozukluğu (sözel anlatım bozukluğu, dil algılama bozukluğu), konuşma bozukluğu, fonasyon (ses çıkarma kabiliyeti bozuklukları), kekemelik problemleri yer alabilir.
Bu durumun sebepleri arasında;
• Beyin anomalilikleri,
• Nörolojik gelişim sorunları
• Genetik nedenler
• Çevresel faktörler
• Dil faktörleri
• İşitsel süreçler yer alabilir.
Normal bir çocuğun 18. ayda hiç kelimesi yok ise, 2 yaşında iki kelimeli bir cümle kuramıyor ise, üç yaşında normal bir cümle kuramıyor veya hiç konuşmuyorsa, anlaşılmaz konuşuyorsa mutlaka dil problemi ve konuşma gecikmesi açısından incelenmesi gerekir.
Bu konuda literatürde ne gibi araştırmalar var? Zararları ispatlanan ne?
Bu konuda çocukların denek olarak kullanılmalarının mümkün olamayacağı esasına dayanarak objektif kanıt gösteren çalışmalar kolay değildir. Çoğu daha çok gözlem, istatistikî veriler ve kişisel deneyimlere dayanmaktadır. Yapılan araştırmaların ve ilgili istatistiklerin çoğu Amerika menşelidir; ancak bu çalışmalar Türkiye’nin de teknoloji kullanımı açısından içinde sayılabileceği modern Batı dünyasını temsil etmektedir. Türkiye’de yapılan ilgili araştırmalar ise okul yaşındaki (66 aydan büyük) ya da okul öncesi yaştaki (37-66 ay) çocukları kapsamakta; daha küçük çocukları ve bebekleri ele almamaktadır. (ör. Aral ve diğerleri, 2011; Aksaçlıoğlu ve Yılmaz, 2007; Akyüz, 2013; Ceylan ve diğeleri, 2012; Doğan ve Göker, 2012; Öztürk ve Karayağız, 2007). Bu konuda S.I. Kırbaş’ın Erciyes Üniversitesi iletişim Dergisi Akademia’da yayınlanan “Minik seyirciler: Bebek ve Küçük Çocuklarda Hareketli Görüntü Algısının Gelişimi” isimli çalışması oldukça dikkate değer bir derlemedir.
Türkiye’de 80 kuşağı televizyonla, özellikle de özel yayınla küçük yaşta tanışan ilk grup. Yoğun Televizyon ve artık kullanılmayan VHS ve beta kasetlerle bir çizgi filmi de şimdi telefon ve tabletlerde olduğu gibi defalarca izleyebilen bir grup aynı zamanda. Şimdi bu kuşak anne oluyor. Kendisini televizyon kuşağı olarak tanımlayabileceğimiz bu annelerin çocukluğu ile şimdiki çocuklar arasında sizce ne gibi farklar var? Bir de bu annelere neler önerebilirsiniz?
Türkiye’de bahsedilen 80 kuşağı TV ile tanıştığı zaman sokaklarda oynayabilme, çimenlerde yuvarlanma, çamura bulaşıp eve gelebilme şansına sahipti. Teknolojik gelişmeler ilgi ile izlenmekle beraber hayatımızı bu kadar ele geçirmemişti. Günümüzde dijital ekranları evimizde, cebimizde, arabamızda taşıyabiliyoruz ve bulunduğumuz her yere götürebiliyoruz. Hayatımızın önemli ve vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Artık anneler bebeklerini bile onunla yemek yedirir hale geldiler. Dışarıda arkadaşları ile top oynaması gereken erkek çocuk playstaiton ile hiç görmediği ülkelerin takımlarında dijital ekranda topa klavye hareketi ile vuruyor, kızlar sanal bebekleri giydiriyor. Yani çocukların oyun oynama şekilleri de dijitalleşti.
Çocuk yetiştirmede mutlu ve bilinçli bir annenin çocuğa verebileceği katkılar çok fazla olur. Günümüzün değişen şartları nedeniyle iş-güç, sosyal medya ve trafik çok fazla vakit harcamaya ve çocuklara ayrılması gereken zamanın azalmasına yol açmaktadır. Her şeye rağmen ülkemizde geleneksel alışkanlıklar nedeniyle annelerin çocuklarıyla olabildiğince vakit geçirdiğini, genelde toplumsal bir sorun olmadığını görüyoruz. Asıl bu konuda babalara çok iş düşmektedir. Çocuk yetiştirmede bütün yük anneye bırakılmamalı, babalar da sorumluluk almalıdır. Çocukların bireysel gelişiminde annenin rolü çocuklar tarafından doğal olarak kanıksanmıştır. Fakat asıl babaların çocuklarla zaman geçirmesi, oyun oynaması, rol model olması ve eğitimine katkıda bulunması çocukların beyin gelişimde önemli farklar yaratır. Aile içi ve dışı iletişimin iyi olması da ayrıca çok önemlidir. Mutlu ebeveynler mutlu çocuklar yetiştirir.
Sonuç olarak annelere; kolayca parka, alışverişe götürmeleri dışında ev içinde de çocukları ile oyun oynamaları, onları birer birey kabul ederek sohbet etmeleri, yaşına göre becerebilecekleri küçük sorumluluklar vermeleri ve mümkünse başka çocuklar ile de birlikte zaman geçirmeyi teşvik etmelerini öneririm.
Sanki uzmanlar ikiye ayrılmış durumda: küçük çocukların kesinlikle ekrana maruz kalmaması gerektiğini söyleyenler ve ebeveyn eşliğinde, doğru ortamda ve diğer aktivitelerle birlikte ekranın yararlı olabileceğini söyleyenler. Sizce hangisi doğru?
Teknolojiden uzak duralım demiyoruz tabi ki. Ama teknolojik gelişmelerden yararlanırken insanın ihtiyacı olan sosyallik, insanlarla yüz yüze olan ilişkiler, doğayla iç içe olan faaliyetler, spor ve benzeri aktivitelerden de mahrum kalmamak gerekir. Dijital aletler eğitim için kullanılabildiği gibi çocukların eğlence aracı olarak da kullanılabilir. Tamamen karşı çıkmak doğru değildir. Çünkü bu dijital teknoloji günümüz çocuklarının bireysel gelişiminin bir parçası olarak, erişkin dönemde yapacakları üretime yönelik bütün faaliyetlerde karşılaşacağı ve kullanacağı ana unsurlara alt yapı da oluşturacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken ana nokta çocuğun yaşına uygun seçim ve maruz kalınan süredir. Yaşına uygun eğitici ve eğlendirici dijital program ve oyunlar hangileridir sorusu başlı başına belki de ülke politikası olarak özel uzmanlarca belirlenebilecek ayrı bir konudur. Japonya’da 1997 yılında Pokemon isimli çizgi filmi seyreden 685 çocuğun çizgi filmdeki roket fırlatma sahnesinde yanıp sönen kırmızı ve mavi ışıkları seyrettikten sonra nöbet geçirerek acil servislere başvurması, masum zannedilen programların çocuklara psikolojik etkileri dışında fiziksel zararlarda verebileceğine dair çarpıcı bir örnektir.
Çocuklara ilk iki yaştan önce dijital ekranlar yazımızın içeriğinde bahsettiğimiz nedenlerle zaten tavsiye edilmez. Amerikan Pediatri Akademisi de bunu desteklemektedir. Hangi yaşta olursa olsun uzun süre dijital ekranlara maruz kalmak psiko-sosyal ve gelişimsel problemlerin yanında görme kusurları, beyin yorgunluğu, yatkınlığı olan çocuklarda epilepsi nöbeti geçirme, sinirlilik, hırçınlık, uykusuzluk, sürekli oturmaya bağlı ortopedik sorunlar, obesite gibi fiziksel problemlere de sebep olacağı açıktır. Öte yandan ebeveyn veya öğretmen eşliğinde, doğru ortamda ve diğer aktivitelerle birlikte süreleri çok uzun tutmamak şartıyla, algı kapasitelerini aşmayacak düzeyde yapılan programlarla dijital ekranlar eğitim ve eğlence alanında çocuklara yararlı hale getirilebilir.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!